Başarıya Giden Üniversiteler

Dr. Hüseyin Toros, toros@itu.edu.tr
 

Üniversitelerin daha da başarılı olmaları için sanayi ve toplum ile bütünleşmeleri önemli bir unsurdur. Üniversiteleri başarıya götüren diğer bir öğede üniversitelerde yapılan ders dışı etkinliklerdir. Bugün üniversitelerde etkinliklerin önündeki en büyük engel etkinlikler için ayrılmış ortak zaman bulunmayışıdır. Burada nasıl ortak saatler oluşturulabilir ve bu ortak saatlerde nasıl daha fazla etkinlikler yapılabilir farklı bir bakış açısı ile değerlendirmek istiyorum.

Konuya geçmeden önce hali hazırda üniversitelerde okuyan gençleri iki kısımda değerlendirmekte fayda var.

1- Diploma almak için okuyanlar.

2- Meslek öğrenmek ve kendilerini geliştirmek isteyenler.

Diploma almak için okuyanların birçoğu ile konuştuğumuzda, okudukları bölümü yeterince araştırmadan yazdıklarını görüyoruz. Bunların bir kısmı yine derslere sadece yoklama için gelmektedirler. Yine bunların bir kısmı derse yoklama için geldiklerinden üniversitelerde veya diğer alanlarda yapılan etkinliklerin onlar için bir önemi yoktur.

Meslek öğrenmek ve kendilerini geliştirmek için gelenler ise sadece derslere girmekle kalmazlar. Etraflarında olan tüm etkinlikleri takip ederler. Kendileri için faydalı olduğuna inandıkları programlara katılmak isterler. Bunların önündeki en büyük engel etkinliklerin dersleri ile çakışmasıdır.

ÇÖZÜM

Mesleki gelişim için üniversitelerde haftada yarım günün boş bırakılması sağlanabilir. Bu yarım günde bol bol etkinlikler düzenlenebilir. Bu etkinlikler akademisyenler, kulüpler, sivil toplum, sanayi, vs. gibi kuruluşlar tarafından düzenlenebilir. Yapılan etkinliklerin oturması ve belli bir kültür oluşması için bu etkinliklere önceden kayıt yapılması sağlanabilir. Bu etkinlikler bir ders gibi kredilendirilebilir. Öğrenciler istedikleri etkinliklere katılabilirler. Her öğrenci için toplamda %70 etkinliklere katılması istenebilir.

FIRSATLAR

1- Bir Isparta ziyaretimde (2006) üniversiteli gençler ile hasbihal ediyoruz. Değişik konuları müzakere ediyorum. Konuşmalar esnasında bir öğrenci arkadaşımız hocam dedi;

Siz İstanbul'da fırsatlar içinde yüzüyorsunuz ve rahat rahat konuşuyorsunuz dedi. Bizim laboratuvar vs. imkânlarımız ne durumdadır haberiniz var mı? Diye ekledi.

Hangi bölümde okuyorsun dedim.

Otomotiv dedi.

Okula yürüyerek mi yoksa diğer vasıtalar la mı gittiğini sordum.

Yürüyerek dedi.

Süresini sordum

Yaklaşık yarım saat dedi.

Ona yolda hiç bozulan bir araç görüp görmediğini sordum.

Zaman zaman rastladığını söyledi.

Peki dedim, böyle bir durumda ne yapıyorsun.

Hiç bir şey yapmadığını söyledi.

Ona bizim gelenek ve göreneklerimizde selam vermesi gerektiğini, hal hatırını sormasını ve kendisini tanıttıktan sonra bu arabanın altına yatabilir miyim diye izin almasını tavsiye ettim. Bu durumdaki kişilerden birisi izin vermez ise bir başkasının izin verebileceğini söyledim.

Aynı öğrenciye bir tavsiyem daha oldu. Haftada yarım gün oto sanayiye gitmesini oradaki firmalara kendisini tanıtmasını ve arabanın altına yatabilmek için izin istemesini söyledim.

Eğer bu dediklerimi yaparsa en büyük laboratuvara sahip olacağını, kısaca laboratuvarın hayatın kendisi olduğunu ve bu imkânları kendimizin oluşturabileceğini tavsiye ettim. Umarım yapmıştır.

2- Bir başka örneği açık öğretim öğrencilerinden vermek istiyorum. Açık öğretim çalışanlar için büyük bir fırsat sunuyor. Birkaç yıl önce açık öğretim sınavında görevli idim. Sınavda muhasebe sorularına merak ettiğimi için göz attım. Sorular çok güzel hazırlanmıştı. Sınavdan sonra mahallede gördüğüm bir dostum (devlet memuru) ile sohbet ederken onunda sınava girdiğini öğrendim. Sorular nasıldı dediğimde çok kötü olduğunu söyledi. Ona iki soru yönelttim. - Açık öğretimin verdiği kitabı okudun mu, çalıştın mı? - Bir muhasebe firmasında hiç çalıştın mı? Gözlemci olarak bulundun mu? Her iki cevap da olumsuzdu. Peki, bu kişinin soruları değerlendirmesi ne kadar mantıklı? Bu kişi mezun olsa ne işe yarar?

 

Sağlıcakla