PORTEKİZ HATIRASI

Dr. Hüseyin Toros, huseyintoros@yahoo.com

Avrupa Birliği Öğretim Elemanı Değişimi (Erasmus) çerçevesince Lizbon Üniversitesi’nde (Portekiz) ders vermek amacıyla 29 Haziran – 20 Temmuz 2008 tarihleri arasında yaptığım seyahat sebebiyle bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Güneşli bir Pazar sabahı İstanbul Atatürk hava limanına uçuş başlamadan yaklaşık 3 saat önce varıyorum. Bilet ve bagaj kontrol ve teslimi sonrasında biraz dolaşıyor ve sonrasında pasaport kontrolü bölümüne geçiyorum. Uzun kuyruklar beni korkutuyor. Uzun kuyruklarda sıraya geçiyorum. Sıra beklerken ülkemizi tanıtmak için ne paralar ve çabalar gösterdiğimizi düşünüyor ve anlamsız sıra beklemeye bir anlam veremiyorum. Keşke havaalanını işleten TAV yetkilileri çözümü basit fakat ülkemiz için kötü bir intiba bıraktıran bu ıstırabı görseler diye sessizce kendi kendime konuşuyorum. Yaklaşık yarım saat süren pasaport kontrolü sonrasında terminal iç bölümüne geçiyorum. Burada THY’larının yeni bir uygulaması ile karşılaşıyorum. Daha önceleri uçağa binerken dağıtılan gazeteler buraya alınmış bileti gösterip istediğiniz gazeteleri alabiliyorsunuz. Bu uygulama güzel çünkü uçağa binerken gazete dağıtıldığında istediğiniz gazete kalmayabiliyordu. Bu güzel uygulamaları için THY yetkililerini tebrik ediyorum.

Saat 10 sularında THY uçağına biniyoruz. Uçuş biraz rötarlı olarak saat 11 civarında başlıyor. Uçak kalkarken İstanbul’un güzelliklerini seyrediyorum. Atmosfer bilimleriyle ilgilendiğim için uçuşlarda imkânlar ölçüsünde pencere kenarlarını tercih ediyorum. Yolculuk boyunca hem yeryüzünü ve hem de atmosferi inceleme fırsatı buluyorum.

4 saati aşan yolculuk sonunda Lizbon semalarında tur atıyoruz. İlk göze çarpan yeşillikler özellikle de çam ağaçları oluyor. İkinci dikkatimi çeken ise Lizbon’u bölerek Atlas okyanusuna açılan ırmak oluyor. Irmak üzerinde birisi boğaz köprüsünü andıran diğeri ise 18 km uzunluğundaki köprü oluyor. Uçak nihayet Lizbon havaalanına güzel bir iniş yapıyor.  Bu güzel inişi gerçekleştiren uçağın pilotu uçakta bulunan 15-20 kadar genç yabancı sporcu tarafından alkış ve ıslıklarlar tebrik ediliyor.

İstanbul semalarından bir görünüş

Güzel yeşillikler içinde yer alan Lizbon ilk kötü intiba pasaport kontrolü esnasındaki bekleyişte yaşıyoruz. Pasaport ve vize esnasında kimilerine niçin geldiği soruluyor.  Tabiî ki Avrupa Birliği'ne üye ülke insanları beklemeden geçiş yapıyorlar.  Güzel bir not THY uçağı dolu ve yarısı yabancı uyruklu kişilerden oluşmaktaydı. Seyahat ettiğim birçok havayolu (Delta, Rus, Singapur havayolları vs.) arasında hangisini tercih edersiniz deseler verdiği hizmet ve kalite yönünden THY yollarını tercih etmemek mümkün değil. Bunda THY yollarının bilhassa yönetiminde İTÜ’den üst düzey kişilerin bulunmasının da katkısı vardır herhalde.

İstanbul boğazını andıran Lizbon semalarındayız.

Lizbon havaalanında Prof.Dr. Kamil Feridun Turkman beni bekliyor. Feridun Bey beni karşılamaya gelmemesi yönündeki tüm ısrarlarıma rağmen geldi. Bagajımı alıp çıkışta hemen hocayı görüyorum. Kısa bir hoşbeşten sonra havaalanı yakınındaki Lizbon Üniversite misafirhanesine gidiyoruz. Valizimi oraya bırakıyoruz. Feridun Bey bir teklifte daha bulunuyor. Teklifi kabul etmemek mümkün değil. Teklifte ilk sırada kısa bir şehir turu var. Arabadan inmeden bir şehir turu atıyoruz. Feridun Bey'in bir hobisi de avcılık. Orman içinde yer alan bir avcılık kulübüne gidiyoruz. Giyinip kuşanıyor. Avlanma bölgesine gidiyoruz. Usta bir avcı olan Feridun Bey avcılık denemelerini canlılar üzerinde değil de teknik olarak orman içinde değişik noktalara yerleştirilmiş ve özel olarak fırlatılan cisimler üzerinde yapıyor. Hepsine tam isabet ettiriyor. Bir de benim denememi istiyor. Bir ıslık sesi sonrasında ağaçlar arasından hızla yükselen cisme nişan alıp tetiğe basıyorum. Sonucu sormayın.

 Daha sonra Feridun Beyin şehir merkezinden yaklaşık 20 km uzaklıktaki evine varıyoruz. Ev 2 katlı bahçe içinde. Burada evler genelde hep bahçe içinde. Evde Portekizli matematik profesörü olan eşi ile de tanışıyoruz. Biraz dinleniyoruz ikramlar vs den sonra bahçeye çıkıyoruz. Bahçede gelecek Türkleri bekliyoruz. Akşam yemeğini gelen Türkler ile birlikte ızgara eşliğinde yapıyoruz. Bahçe çeşitli çiçeklerle kaplı ve küçük bir toprak havuz var. İçinde balık, kurbağa vs var. Bahçede gece saat 12’ye kadar sohbetler ediyoruz. Türkiye’yi özlemişler. Dolayısıyla vatan, millet, Sakarya konuşmaları yapıyoruz. Bu arada götürdüğüm Türk baklavasını özlemle atıştırıyorlar. Şunu da itiraf edeyim Türk baklavası orada buradakinden daha tatlı hale geliyor.

Pazartesi Lizbon üniversitesine gidiyorum. Hemen bir ofis veriyorlar. Kütüphaneyi vs’yi tanıtıyorlar. Üç hafta sürecek olan çalışmalarımıza başlıyoruz. Ben uzmanlık alanım olan atmosfer ve hava kirliliği konularında bilgiler veriyorum. Bunun haricinde onların uzmanlık alanı olan istatistik konularında bilgiler alıyor ve ortak çalışmalara başlıyoruz.

Lizbon Üniversitesi bahçesinden bir görünüm

 

Öğle yemeklerine 5-6 kişilik bir grup ile beraber gidiyoruz. Ben onlara kırmızı et yemeyeceğimi söylüyorum. Onlarda sorun değil. Burada her öğün yemekte en az bir çeşit balık vardır diyorlar ve rahatlıyorum. Üç hafta boyunca en çok yediğim balık oluyor. Akşam ve sabah ise zeytin, domates vs ile bol bol meyve yiyorum.

Kilo vermek için yurtdışı benim için bir şans. İstanbul’a döndüğümde 4 kilo kaybettiğimi görüyorum.

Lizbon Almada'dan bir görünüm. Almada, İstanbul Anadolu yakasının özelliklerini taşıyor.

Portekiz Avrupa Birliğine üye olunda, ciddi oranda yardım almış. Ekonomi canlanmış. İki yakanın rahat ulamışını sağlamak için 18 km uzunluğunda birde yol yapılmış.

18 km uzunluğundaki 2. köprü başlangcı yakınında Fas'lı bir bilim adamıylayız.

Büyük fuar ve kongre merkezleri yapılmış

 Portekizliler çok balık yiyorlar. Israrlı akşam yemeklerinde lokantaya davet ettiklerinde çok sıkıntı çekiyorum. Çünkü ben yemek konusunda çok hassasım. Dışarıda yemek yemeyi sevmiyorum. Balık yanında kırmızı et de çok yeniyor. Akşam yemeklerinde insanların yengeç vs yediklerini görünce ben alışmadığım için çok tuhafıma gidiyor. Hele küçük salyangozları masalarda kırıp çerez gibi yediklerini görünce şaşırıyorum. Büyük salyangozları yiyenleri görmedim fakat sorduğumda onların daha çok lüks lokantalarda tüketildiğini öğreniyorum.

Portekizliler bilhassa Cuma, Cumartesi akşamları eğlenmeyi çok seviyorlar. Portekiz hatırasından bazıları ise;

  • Portekiz’in demografik yapısını merak ediyorum. Yaklaşık 10 milyon nüfusu ile İstanbul’dan küçük bir ülke.

  • 300 bin Katolik, 50 bin Müslüman, 10 bin Hindu, 1000 Yahudi ve geri kalanı normal Hıristiyan geleneği ile yaşıyor.

  • Yahudiler çok etkinler ve ülkede söz sahibiler. Çünkü küçük yaştan itibaren gelenek, görenek ve dini bilgilerine tam bağlı olarak yetiştirilirler. Bizdeki gibi küçük yaşta din eğitimi verilmesin anlayışı yoktur.

  • Lizbon’un en büyük camisinde Cuma namazına gelenleri yaklaşık hesaplıyorum 1.500’ü geçiyor. Fakat etkin değiller.

  • Lizbon’da 150 civarında Türk’ün yaşadığı tahmin ediliyor. Bir kısmı Portekizli ile evlenmiş ve çocukları Türkçe bilmiyor ve Hıristiyan geleneği üzerine yaşıyor.

  • Portekizli bir Milli Eğitim müfettişi ile görüşüyoruz. Biz Türkiye’yi tanımıyoruz diyor. Kendisi geçen yıl Mersin bölgesine gelmiş orada öğretmen arkadaşlar alakadar olmuşlar ve çok memnun. Portekizliler Türkiye’yi ve Türkleri görse çok severler diyor. Bende oluşan izlenimde o yönde. Müfettişi Mersin’den gelen öğretmen arkadaşlar tekrar Mersin’e davet ediyor. Bende eğer Mersin’e gelmeyi planlarsan 2-3 gün benim misafirim olacaksın diyorum. Çok güzel süren sohbet nedeniyle geçen birkaç saatin farkına bile varamıyoruz.

  • Alcantara aynı zamanda bir eğlence merkezi

    Fuar ve kongre merkezleri önündeki alanda Türk bayrağı da dalgalanıyor.

    Cuma namazında 2000 kişiyi alabilen Lizbon camii

  • Müfettiş ile görüştükten sonra Avrupa Birliği öğrenci değişimi çerçevesince Mersin’den gelen 15 kadar öğrencinin misafiri oluyorum. Bana bir Türk çorbası ve yemeği ikram ediyorlar. Bu öğrenciler Meslek Lisesi öğrencileri. Lizbon’da bir ay süreyle her biri bir lokantada staj görüyor.

  • Öğrencilerin yemeği ve çayını içip biraz sohbet ettikten sonra üniversite misafirhanesine doğru yola koyuluyorum. Bu esnada bizim elçilikler bulundukları ülkenin ileri gelen yazar-çizerlerini, sanayicilerini ülkemize davet ediyorlar mı? Bulundukları ülkelerdeki fırsatları Türkiye’ye aktarabiliyorlar mı? Ülkemizi tanıtmak için ne tür etkinlikler yapıyorlar gibi sorularla derin bir düşünceye dalıyorum. Kısaca gerçekten elçi oluyorlar mı?

  • Örneğin Lizbon’da tanıştığım Portekiz-Türk dostluk derneği başkanı Osman Bey bana hemen güneş enerjisi üzerine yatırım yapmak isteyen Türk firmalarının bulunup bulunamayacağını soruyor. Portekiz’de güneş enerjisine büyük bir yatırımın devlet tarafından destekleneceğini ve iş fırsatlarının olduğunu söylüyor.

  • Fas'lı Dr. Tarık ile aynı misafirhanedeyiz.

    Rossio meydanını sahile bağlayan caddeler tarihi binalarla dolu ve altlarında lokanta ve kafeler bulunuyor.

    Lizbon merkezlerinden Rossio

  • Lizbonlu üniversite son sınıf bir öğrenci ile sohbet ediyoruz. Türk tekstil ürünlerine konu geliyor. Bazı Türk markası ürünleri üzerine arkadaşları ile anketler yapıyor. Ürünler için şirketlerin web sitesindeki ürün katalogları kullanılıyor. Anket sonuçları Türk ürünlerinin arkadaşları tarafından olumlu sonuçlanıyor. Kendisine Türk ürünlerinden bayilik alması yönünde önerim oluyor. Çok istiyor fakat yeterli parası olmadığı için girişimde bulunamıyor.

  • Portekiz medyasını takip ediyorum. Bizim medya ile karşılaştırdığımda utanıyorum. En çok satan gazetelere, web sitelerine, TV’lere vs baktığınızda Türk insanının ne kadar basit işler ile uğraştığına şahit oluyorsunuz. Bu arada gittiğim diğer bazı ülkeler (Çin, Belçika, ABD, Singapur, Hong Kong) içinde aynı karşılaştırmayı yapıyorum. Maalesef Türk medyasının çok bayağı olduğunu görüyorum. Hemen Çin atasözü aklıma geliyor. Küçük Kafalar kişileri, orta kafalar olayları, büyük kafalar fikirleri tartışır, düşünür.

  • Lizbon üniversitesi ERASMUS temsilcisi Prof.Dr. Fernando Manuel Fialho Rosado ile üniversiteler, lisans öğrenci alımından, hoca alımına kadar değişik konularda sohbetler ediyoruz. Sonuç olarak akademisyenlerle aşağıdaki notları paylaşmak düşüyor.

    Portekizliler

    Portekiz İstanbul'dan küçük bir ülke olmasına rağmen bilim sıralamasında Türkiye'ye denk olması gerçekten düşündürücü,

    Çünkü bunlar;

    - Yabancı dil ile uğraşmıyorlar. Yabancı dil bilmeden de bilim insani olunacağına inanıyorlar,

    - Yabancı Dil kişilerin kendi sorunudur diyorlar,

    - Yurt dışı tecrübesi gibi bir takıntıları yok,

    - İnsanları, öğrencileri küçümsemiyorlar, ....

    - Çalışana her turlu kapıyı açıyorlar,

    - Örneğin bana burada her türlü imkanı verdiler, ofis, bilgisayar, kütüphane vs.

    - Çok farklı milletlerden öğrenci topluluğu ile karsılaşıyoruz.

    - ....

    - Unutmadan söyleyeyim bunlar çok balık yiyor. İki yemek çeşidinden birisi balık. Üniversitede her gün balık var. Hatta bazen 2 çeşit var. Sizce fazla balık yediklerinden midir???

    Türkler'in Garipliği

    - Akademisyenlerin yükselmesi için Türkçe'den değil de yabancı dilden yeterlilik sınavı yaparlar.

    Bilemezler ki yabancı dil bilmeden de BİLİM yapılabilir.

    - Yabancı dil yeterlilik sınavını geçemeyen binlerce akademisyenin geleceğinin kararması kimsenin umurunda değildir.

    - Hatta sınavlarda öyle cümle yapıları sorarlar ki, anadili o dilden olanların bile bu sorulara cevap vermesi zordur.

    - Müthiş bir yabancı hayranlığı vardır. Prof.Dr. Oktay Sinanoğlu derki; ABD'den gelirken yanımda birde yardımcı getirdim. Türkiye'de benim yanımda bir şeyler öğrensin diye. Birde gördüm ki bizim hocalar bana değil de hep ona soruyorlar bir şey öğrenmek için. Hoca bu konuya çok üzüldüğünü ve bir toplumun bu kadar aciz olabileceğine inanmak istemediği söylemişti bir sohbetinde.

    - Üniversite sanayi işbirliği gelişmemiştir. Bir sorunu çözmek için değil de, bir araştırma yapmış olmak için çalışırlar.

    - Üniversiteler bir ihtiyaçtan doğmaz, kurulmaz. Mesela bor madeni merkezi Kütahya'dadır. Fakat enstitü Ankara'da kurulmuştur. Uçak montaj fabrikası Eskişehir'dedir. Uçak Fakültesi İstanbul'dadır. Bu örneği her meslekte görmek mümkündür.

    Yaya ve bisiklet üst geçidi

    Lizbon'da binaların içi bile yeşillik.

    Lizbon'un bir özelliliği de yeşillikler ve çam ağaçları ile kaplı olması.