on yargı

 

Bakış Açısı

Dr. Hüseyin TOROS

huseyintoros@yahoo.com

ÖN YARGI

İçinde yaşadığımız toplumdaki bir çok sorunun ana nedeni, bireylerin yeterli bilgiye sahip olmadan olayları yorumlamasıdır.. Çevremizi hep yargılarız. Hayatımız olsaydımlarla doludur. Ama insanlar yapılması gerekeni layıkı ile yapmazlar. Bulunduğu  konumda ve mevkide yapmamız gerekenleri yapmayız. Ön yargılar birçok istenmeyen sonuçları doğurur.

Ön yargılar, 18. yüzyıldan itibaren dünya üzerinde oynanmaya başlayan çok sinsi ve egoist politikalar yüzünden  karmaşık bir  yapı kazanmıştır. Dünyaya baktığımızda geri kalmış toplumların ve ülkelerin hep sorun oluşturduklarını görürüz. Gelişmiş ülkelerin araştırma grupları dünya yüzeyinde huzur içinde yaşamalarını ve müreffeh olmalarını geri kalmış ülkelerde oluşan ön yargılı hareketlere borçludur.

Tarihçilerin dediği gibi; dünya siyasetinde böl, parçala ve yut hakimdir. Bu özdeyiş her zaman geçerliliğini korumaktadır. İletişim ve teknolojideki gelişmeler toplumların bilgi seviyesini hızla yükseltmektedir. Bununla birlikte hızlı iletişim bilinçli olarak toplumlarda kargaşa ve bozgunculuk oluşturmak için de kullanılabilmektedir. Boşuna dememişler "çamur at izi kalsın" diye. İyi insanların başarılı olması kolay değildir. Yine  ünlü fizikçi Einstein’ın söylediği rivayet edilen bir söz var. "insanlardaki önyargıyı parçalamak benim atomu parçalamamdan çok daha zor".

İngilizce'nin bir dünya dili haline gelmesiyle, bu dili çok iyi öğreten istihbaratçıların gelişmekte olan ülkelerde çok etkili olmaktadırlar. Böylece toplumlar farkına varmadan istenilen olayların içine atılabilmektedir.

Aydınların çok dikkatli olmaları ve toplumda etkili olmaları sayesinde birçok kargaşa önlenebilecektir. Hangi aydının ülkesini seven, hangisinin ise hain olduğunu tespit etmek ise gerçekten zordur.

Birçok kargaşanın temelinde yatan önyargının ne kadar zararlı olduğunu elektronik postama gelen bir hikaye ile açıklamak istiyorum. Hikayeye göre uzaklarda bir köyde, kocası, çocuğu doğmadan ölmüş, tek başına yaşayan hamile bir kadın kendisine arkadaş olması açısından dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye baslar. Gelincik kadının

yanından bir an bile ayrılmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça uysallaşır. Bir kaç ay sonra kadının çocuğu doğar. Tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadır. Günler geçer ve kadın bir gün bir kaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak ve yavrusunu evde bırakmak zorunda kalır... Gelincikle bebek evde yalnız kalmışlardır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve gelir. gelinciği ve kanlı ağzını görür. Anne çıldırmışçasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür hayvanı. Tam o sırada içerdeki odadan bir bebek sesi duyulur.

 Anne odaya yönelir... Ve odada beşiği, beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin  yanında duran parçalanmış bir yılanı görür.

 Aydınlık yarınlar için daha fazla eğitim, daha fazla bilgi ve tabii ki daha fazla sorgulamak dileğiyle...