büyük ve küçük taşlar

 

Bakış Açısı

Dr. Hüseyin TOROS

huseyintoros@yahoo.com

Büyük ve Küçük Taşlar

 

Zaman zaman düşünüyorum, fakat bu düşüncelerim bir düğüm olup kalıyor. Bir türlü içinden çıkamıyorum.

Neyi mi düşünüyorum? Aslına bakarsanız o kadar da karmaşık olmamalı.

Kısaca Türkiye nüfusu genç, zeki ve çalışkan. Nedendir bilinmez ama bir türlü gelişmiş ülkeler arasına giremiyoruz. Hâla halkın büyük çoğunluğu ekmek derdinde. Sadece mutlu bir azınlık maddi olarak bir çok imkana sahip.

Bu konuyu düşünürken elektronik postama gelen bir mektup soruna bir bakış açısı getiriyor.

Nasıl mı?

O zaman hep beraber bir daha mektubu okuyalım.

Mektupta anlatılan hikaye benim hoşuma gitti. Umarım sizinde hoşunuza gider.

Mektup Northwestern Üniversitesi iş idaresi mastır öğrencileri ile Zaman Yönetimi dersi

profesörü arasında geçmiş.

Profesör sınıfa girip karşısında duran dünyanın en seçilmiş öğrencilerine

kısa bir süre baktıktan sonra, “Bu gün Zaman Yönetimi konusunda deneyle karışık bir sınav yapacağız” der. Kürsüye yürür, kürsünün altından kocaman bir kavanoz çıkarır. Arkadan, kürsünün altından bir düzine yumruk büyüklüğünde taş alır ve taşları büyük bir dikkatle kavanozun içine yerleştirir.

 Kavanozun daha başka taş almayacağına emin olduktan sonra öğrencilerine

döner ve “Bu kavanoz doldu mu?” diye sorar.

Öğrenciler hep bir ağızdan “Doldu” diye cevaplarlar.

Profesör “Öyle mi?” der ve kürsünün altına eğilerek bir kova mıcır çıkarır. Mıcırı kavanozun ağzından yavaş yavaş döker. Sonra kavanozu sallayarak mıcırın taşların arasına yerleşmesini sağlar.

 Sonra öğrencilerine dönerek bir kez daha “Bu kavanoz doldu mu?” diye sorar.

 Bir öğrenci “Dolmadı herhâlde” diye cevap verir.

“Doğru” der profesör ve gene kürsünün altına eğilerek bir kova kum alır ve yavaş yavaş tüm kum taneleri taşlarla mıcırların arasına nüfuz edene kadar döker.

Gene öğrencilerine döner ve “Bu kavanoz doldu mu?” diye tekrar sorar.

 Tüm sınıftakiler bir ağızdan “Hayır” diye bağırırlar.

“Güzel” der profesör ve kürsünün altına eğilerek bir sürahi su alır ve kavanoz ağzına kadar doluncaya dek suyu boşaltır.

 Sonra öğrencilerine dönerek “Bu deneyin amacı neydi” diye sorar.

 Uyanık bir öğrenci hemen “Zamanımız ne kadar dolu görünürse görünsün, daha

ayırabileceğimiz zamanımız mutlaka vardır” diye atlar.

 “Hayır” der profesör, “bu deneyin esas anlatmak istediği "Eğer büyük taşları baştan yerleştirmezsen küçükler girdikten sonra büyükleri hiç bir zaman kavanozun içine koyamazsın" gerçeğidir”.

 Öğrenciler şaşkınlık içinde birbirlerine bakarken profesör devam eder.

“Nedir hayatınızdaki büyük taşlar? Çocuklarınız, eşiniz, sevdikleriniz, arkadaşlarınız, eğitiminiz, hayâlleriniz, sağlığınız, bir eser üretmek, başkalarına faydalı olmak, onlara bir şey öğretmek! Büyük taşlarınız belki bunlardan birisi, belki bir kaçı, belki hepsi. Bu akşam uykuya yatmadan önce iyice düşünün ve sizin büyük taşlarınız hangileridir iyi karar verin. Bilin

ki büyük taşlarınızı kavanoza ilk olarak yerleştirmezseniz hiç bir zaman bir daha koyamazsınız, o zaman da ne kendinize, ne de çalıştığınız kuruma, ne de ülkenize faydalı olursunuz. Bu da iyi bir iş adamı, gerçekte de iyi bir adam olamayacağınızı gösterir”.

 Profesör, ders bittiği hâlde konuşmadan, oturan öğrencileri sınıfta bırakarak çıkar...

Bu hikayeyi bir başka açıdan yorumlar isek. Ülkemizde çevremizde her alanda acaba işler ehilleri tarafından mı yapılıyor... Lütfen biraz bakalım... biraz da düşünelim.... Yanlış yerleşmiş büyük ve küçük taşlardan ne zaman kurtulacağız acaba...