Bilime Yabancı Dil Engeli

 

 

Bakış Açısı

Dr. Hüseyin TOROS

huseyintoros@yahoo.com

BİLİM, YABANCI DİL VE SINAVLAR

 

Senede 2 kez yapılan Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil Sınavı (ÜDS), her sınav sonrasında  bir çok tartışmayı gündeme getiriyor. Bunlardan başlıcaları ise sınav niçin sadece Ankara’da yapılıyor? Uluslararası hakemli dergilerde yayın yapmak ile ÜDS sınavında alınan not arasında istatistiksel olarak bir bağ var mı? Sınav sorularının içeriği neye göre hazırlanıyor. Yabancı dil kabiliyeti olmayan bilim insanı olamayacak mı? vb Ankara’da sınava girenlerle yapmış olduğum görüşme sonuçlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. 2000’li yıllarda ülkemizin genç beyinlerinin daha verimli olması için olayı enine boyuna tartışmanın faydalı olacağı kanısındayım.

Hemen belirtmeliyim ki bu yazıdan asla yabancı dil öğrenmenin gereksiz olduğu anlamı çıkartılmamalı. Zira bir lisan bir insan temel kabulümüzdür. Bu yazı yabancı dil yüzünden yılları heba edilen genç beyinlere, yenilerinin eklenmemesi çabasıdır.  Yabancı dil, bilim insanlarının önünde bir engel olmaktan çıkarılıp onları yabancı dil öğrenmeye özendirici bir ödüle dönüştürülemez mi? Günümüzde bilim insanlarının vazgeçilmez aracı olan bilgisayar kullanımı, kişilerin kendileri tarafından ihtiyaçları doğrultusunda öğreniliyorsa, yabancı dil de öğrenilecektir.

Yüksek lisans ve doktora yapmak isteyenler için ve ayrıca doçentlik başvurularında temel kriter haline gelen ÜDS sınavları ülkemiz menfaati açısından tartışılması gereken çok önemli bir konu haline gelmiştir. Konunun temelinde yabancı dil bilmenin avantajları ve bireylere faydaları masumane ihlal edilmektedir. Yabacı dil yüzünden binlerce kişinin yılları heba olmakta ve ihtisaslaşma arzuları sona ermektedir. Yabancı dil olmadan bilim ve ihtisaslaşma olmaz görüşü, ülkemiz bilim insanlarına ve konusunda uzmanlaşmak isteyenlerin önünde bir engel olabilmektedir. İnsanların yılları veya gelecekleri karartılarak, ülke bilimine katkıları engellenebilmektedir. Kısaca araç ve amaç karıştırılmaktadır.


On binlerce kişiyi ilgilendiren ÜDS sınavları, öncelikle niçin sadece Ankara’da yapılıyor? Sınavın Ankara’da yapılmasını eleştirenlerin hemfikir oldukları bazı konu başlıkları: Bilgiçağında sınavın bir merkezde yapılmasının artık çağdışı kaldığı. Uzun yolculuk yaparak sınava girenler ile Ankara’dan sınava girenler arasındaki eşitsizlik. Binlerce kişinin Ankara’ya gelmesinin ülke ekonomisine zararları. Örneğin geçen sınavda uzak bir yolculuk sonucu sabah erkenden Ankara’ya gelen bir aday sabah 7.30 da sınava gireceği okula varmış. Aday saat 9’a kadar bina içine alınmamış. Bir saat otuz dakika soğukta bekledikten sonra bina içine alınan akademisyen sınavda nasıl başarılı olabileceğini sorguluyordu.


Sınava girenler ÜDS sınavını eleştirirken eğer mutlaka yapılacaksa Türkiye’deki tüm üniversitelerde yapılması gerektiği konusunda birleşiyorlar.


ÜDS’ye alternatif bir sınav olan TOEFL’ın her ay ve birden fazla merkezde yapılması, ÜDS’nin ise sadece 2 kez yapılması, ülke olarak insanlarımızın ve hele de genç beyinlerin zamanının boşa gittiğini hala fark edemeyişimizin açık bir göstergesidir. Yarınlarımıza imza atacak genç beyinleri bilimden soğutmaya hangimizin hakkı var? Bu noktada bir akademisyen zengin olanlar için sorun yok diyor. Çünkü, zengin olanlar 130 USD vererek her ay TOEFL sınava girme hakkını elde edebiliyor. TOEFL sınavına girerken ödenen paraların yurtdışına gidip gitmemesi herhalde sınavı düzenleyenlerin düşünmesi gereken bir konu olsa gerek.


Sınava girenlerin üzerinde durdukları diğer bir konu ise, ÜDS sınavından alınan not ile yayın sayısında bir bağ kuramadıklarıydı. İstanbul’dan Ankara’ya sınava gelen ve Kimya alanında ihtisas yapan genç bir akademisyen, 10 tane Uluslar arası hakemli dergide yayını olmasına rağmen ÜDS’den yeterli not alamadığı için doktora yeterlilik sınavını geçemediğini ve belki de ÜDS’de yeterli not alamaz ise doktoradan atılarak bilim hayatının idam edileceğini söylüyordu. Geçen yıl ÜDS’ye yönelik bir kursa katılarak sınavdan kıl payı kurtulan bir doçent adayı ise 20’nin üstünde Uluslar arası hakemli dergide yayını olduğunu ve bunların hepsini ÜDS’den geçmeden önce yaptığını söylüyordu.


Eleştirilerin diğer bir odak noktası ise yapılan ÜDS’lerin içerikleriydi. 35 yıl Amerika’da yaşamış bir profesör sınav sorularını yapamamakta. Yayın yapmak için gereken İngilizce ile ÜDS’de sorulan soruların arasında ilişki kurmak gerçekten zor. Örneğin diğer bir akademisyen 15’in üzerinde Uluslar arası hakemli dergide yayını olmasına rağmen, sınavı, bir milyarın üzerinde kurs parası vererek geçtiğini belirtiyordu. Sınavdan geçen bir diğer akademisyen ise sırf sınavı geçebilmek için Ankara’da ÜDS hazırlık kursuna katıldığını söylüyordu. Bununla birlikte sınav sorularının cevaplarının açıklanmayışını eleştirenlerde azım sanmayacak kadar çok. Bilim insanının en çok ihtiyaç duyduğu konulardan olan Türkçe’den İngilizce’ye veya İngilizce’den Türkçe’ye çeviri  iken bu soruların sayısının son yıllarda azaltılması sınava girenlerin en çok kızdıkları noktalardan biriydi. Madem asıl hedef İngilizce’nin kullanılabilirliği, o zaman neden  tercüme sorular azaltılıyor? ! Bir İngiliz’in bile bilemediği kıyıda köşede kalmış kelimeleri bulup sormak maharet olmasa gerekir. Yabancı dil sınavındaki amaç üzüm yemek mi? Yoksa bağcıyı  dövmek mi?


Günümüzde en az bir yabancı dil bilmek kaçınılmazdır. Bilim için yabancı dil bilmek bir araçtır. Bu araca eksik sahip olanlarda bilim yapabiliyorlar. Yabancı dil bireylerin kendi sorunlarıdır. Akademik yükseltmelerde yabancı dil engel değil de ödül haline dönüştürülebilir. Yabancı dil yüzünden yüksek lisans için 3 yıl, doktora için 2 yıl ve doçentlik sınavına girmek için ÜDS barajında bekleyen fakat 30’un üzerinde ulusal ve uluslararası yayına sahip bir akademisyenin boşa geçen zamanı yabancı dil sınavından daha önemli olsa gerek

 
Bir ülkenin geleceğinde genç bilim insanlarının yapacağı araştırmaların hayati önemi vardır. Fakat, genç akademisyenlerle yaptığımız görüşmelerde, onların önlerinde gereksiz engellerin olduğunu öğreniyoruz. Bir ülkenin bağımsızlığı kendi bilim dilinin olmasıyla mümkündür. Güzel Türkçe’miz hem tarihi ve de zengin muhtevası itibariyle bilim yapmaya müsaittir. Kendi dilini küçümseyen toplumların bağımsızlık ve özgürlüklerinden şüphe duymamak elde değil. Bilim insanlarının önünde engellerin olmadığı günler dileğiyle... 

 

Not: Bu yazının bir bölümü 11 Mayıs 2004 tarihinde Sabah Gazetesinde yayınlanmıştır. http://www.sabah.com.tr/2004/05/11/durbas.html