Unutmadım Sizi


Giriş Sayfası Duygusal ve Bireysel Genel Temalar Fikir ve Elestiri Makaleler


 

 

UNUTMADIM SİZİ…

 

( 03.02.’09 )

 Hayatlarımızda yer edinmiş, kısa ya da uzun süreli etkisini göstermiş insanlar vardır. Kimileri hâlâ hayatımızdalar, kimileri şu veya bu sebeple gitmiş durumda, kimileri ise sadece bizim değil herkesin hatta kendi -fani-  hayatlarından bile gitmiş durumdalar. Dostlarımız oldu, gittiler ya da hâlâ varlar; sevgililerimiz oldu, gittiler ya da hâlâ varlar; keza arkadaşlarımız öyle… Biz insanlar zaten vefa konusunda hep unutkan olduğumuz gibi paylaştığımız anları, duyguları da hiç paylaşılmamışçasına davranabilmek konusunda da ustayız. Yılları beyhude geçirmekte, hatıraları silmekte çok maharetliyiz. Elbette ki, birebir tanıdığımız ya da birebir bir hukukumuz olan veya olmuş insanlardan bahsetmeyeceğim. Tam aksine, hepimizin hayatında az çok yer edinmiş birkaç isimden söz edeceğim: Barış Manço, Cem Karaca, Zeki Müren…

Malumunuz, iki gece önce Barış Abi’nin ölüm yıldönümüydü… Tüm kanallar, tüm gazeteler, birçok yazılar, hatta insanlar; Barış Manço’dan bahsediyordu. Herkes ne kadar da özlemiş, herkes ne kadar da bilirmiş kıymetini. Oysa daha birkaç gün öncesine kadar ne radyolarda ne televizyonlarda Barış Manço’nun ne şarkılarını ne de sesini duyabiliyorduk. Abuk subuk şarkı ve şarkıcılardan sıra bile gelmiyordu… Bugünlerde bakıyorum da herkes ne kadar da duygusal bir şekilde Barış Manço’yu özlemekte. Ölüm yıldönümü de olmasa, herhalde Barış Abi’mizi kimse hatırlamayacaktı. Ne de çabuk unuturmuşuz meğer insanları. Hadi yeni kuşak pek bilmez diyelim, eski kuşağın da yaşlılığından kaynaklanan unutkanlığına verelim. Peki; biz, Barış Abi’yle 7’imizden bugüne kadar gelmiş olan kuşak? 77’imize getiremedi bizi, göremedi 77’imize geleceğimiz günleri… Ey, 77’sine gelemeden Barış Abi’siz kalmış kuşak; sen neredesin? Ortaokulda yaşadığı aşk acısından dolayı, yağmurlarla ıslanan bomboş sokaklarda, gözünde yaş kalbinde sızıyla dolaşan kuşak; neredesin? “Unutmadım” diye eşlik ettiğin Barış Abi’ni; ölüm yıldönümünde mi yad ediyorsun bir tek? Dönence’nin intorsuyla mest olmuyor muydun? Bugün mü aklına geliyor “Dönence”’yi dinlemek? Dişlerini fırçalarken -her defasında değilse bile ara sıra- gelmiyor mu aklına “Barış Abi, günde 2 defa dişlerimizi fırçalamamız için hep telkin verirdi.” diye? “Popüler gündem”’de yer bulabildiğinde mi aklınıza geliyor “Modern Evliya Çelebi”? Saçları, sakal tarzı, yüzükleri de mi silindi aklınızdan? Bu ülkenin, dışarıda tanıtımına ne kadar katkısı olduğunu da mı hatırlamıyorsunuz?

Bizim bir üst kuşağımız ve yine kendi kuşağımızın çok iyi bildiği bir isim: Cem Karaca. Şu; ekmeğini bölüp de yiyenler, alkış da duyanlar, ihaneti de görenler… Kaçınız, Cem Karaca’yı ölüm tarihi tekerrür etmedikçe hatırlıyorsunuz? Oysa, O’ndan bize son kalan bir küçük resim şimdi; ne dersiniz ağlamıyor mudur yalnızlığımıza? Yine, saç-sakal, kılık-kıyafet yönünden aykırı gelirdi Cem Karaca da toplumun büyük bir çoğunluğuna ama O da o tarzıyla benimsenebilen sanatçılarımızdandı. Her ne kadar “siyasi fişlenme”’lere de kurban olduğu zamanlar olsa da hiçbir görüşten hiçbir kesimden insanın “dinlemem” diyemediği bir sanatçıydı. Bindiğimiz alametlerin kıyamete götürdüğünü iğnelemeci bir metotla bir şarkısına konu edinen Karaca, hangimizin az ya da çok duygularına tercüman olmadı ki? “Bari, sen gitme” dediğimiz hiç mi kimse olmadı? Bunu derken de Cem Abi’ye eşlik etmedik mi “Sen de başını alıp gitme ne olur…” diye? O vazgeçemediği şapkasını, her konserinde bizleri selamlarken koltuğuna almıyor muydu? Bizlere gösterdiği ihtimam kadar, manevi kıymetlerimize de ihtimam göstermez miydi? Peki ya biz O’na ne kadar ihtimam gösterebildik sağlığında? Bugün, hatırasına ne kadar ihtimamlı davranabiliyoruz?

“Sanat Güneşi”’miz… O eşsiz sesiyle, dinlemeye doyamadığımız nağmeleri kulağımızdan gönlümüze usul usul işleyen Zeki Müren’i kimler yad ediyor? Hadi biz genç kuşak pek bilmiyoruz desek -ki bakmayın bizler de çok iyi biliyoruz- orta ve ileri yaş kuşağı, sizler neredesiniz? Hâlâ az çok anabiliyoruz ama çoktan unutur muyduk acaba “ah bu şarkılar” da olmasa? Yıllarını Sanat Musikisi’ne vermiş bu zat; kameralara, seyirciye, ödüle alışık olmasına rağmen heyecanını hiç engelleyememesinin sebebini kaçımız düşündük? Heyecanı değil miydi o kocaman yüreğini tekleten; uzun zaman sonra ilk kez çıktığı kameralar karşısında? Hatta yeri geldi, yad etmeyi bırakın; merhuma saygısızlık dahi etmedik mi: vefat etmiş olmasına rağmen, giyim tercihlerini eleştirmeye kalkmadık mı? Oysa, hani ölünün arkasından konuşulmazdı?

İsimlerini sayamadığım nice kıymetli sanatçımız da var “unutulanlar” listesine eklenebilecek ama ilk etapta aklıma gelenler bu muhterem insanlar oldu. Günlerimizi, haftalarımız, aylarımızı hatta yıllarımızı birlikte geçirdiğimiz insanları bile tek kalemde silebilen veya unutabilen bir rahatlığa ve vefasızlığa sahip olan insanlarken; duygularımıza şarkılarıyla eşlik etmiş, hayatlarımıza etkileri daha dolaylı ve daha dıştan olmuş insanları unutuyor olmamız da çok anormal değil aslında. Mevlana’nın çok güzel bir sözü vardır: Aynı dili konuşan değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler. Anlaşabildiğimiz insanlarla beyhude mi geçirdik yılları? Hiç mi hatırları hiç mi hatıraları yok? Bu kadar unutkan mıyız? Vefadan anladığımız bu mudur? 

Duygularımın tercümanlığını -yapılabilecek en başarılı şekilde- icra etmiş siz kıymetli Abi’lerim; şimdi uzaklardasınız, gönül hicranla doldu… Sizden bana son kalan, birer küçük resim ve eşsiz nağmeler; yalnızlığıma da duygularıma da ortaklık eden… Unutmadım, unutamadım hiçbirinizi…

 

 

                                                                                                                                     Emre Utku ÖZEN