tekel


Giriş Sayfası Duygusal ve Bireysel Genel Temalar Fikir ve Elestiri Makaleler


 

 

 

BU DEVİRDE BU MAAŞI BAŞKASI VERMEZ, BOZMAYIN RAHATIMI

 

 

Bir hafta on gündür yazmak istediğim bir konuya, finaller dolayısıyla ancak fırsat bulabilmiş bulunmaktayım. Elbette ki konu malum: Tekel İşçilerinin eylemleri.

Destek verenlerimiz var, vermeyenlerimiz var veya televizyonlarda gazetelerde her gördüğünde sövenlerimiz var. Ama düşünüyorum da ben de Tekel İşçisi olsam ben de eylem yapardım. Kaba taslak bir şekilde sebeplerine değinmek ve daha sonra konuyu daha da başka bir iki detaya getirmek istiyorum.

Ben de eylem yapardım çünkü ben de istemezdim oturduğum yerden tonla parayı almaktan olmayı. Malumunuz, devir ekonomi ve iş gücü devri. Böyle bir devirde, vasıfsız, en fazla lise mezunu olan işçiye; yıllarca okumuş ve bugün kendine birçok vasıflar katmış öğretmen, mühendis, doktor vb. gibi devlet memurlarından bile daha fazla rahatlık ve imkan  verebilecek -hem de hiç çalışmadığım halde- başka bir yer var mı? Yok. En düşük öğretmen maaşının iki ila iki buçuk katı arası bir maaş alacağım, yetmeyecek yıl içinde türlü primlerim ikramiyelerim olacak, emekli olduğumda üniversite mezunu bir devlet memurunun aldığı emekli ikramiyesinin en az 2 ila üç katı arasında emekli ikramiyesi alacağım ve üstelik bütün bunları saatlerce derse girerek ya da şantiyelerde veya fabrikalarda koşuşturarak ya da acil servislerde insanların hayatlarını kurtararak değil, sadece oturarak yapacağım. “Rahatımı neden bozuyorsunuz” diye elbette haykırırım ama tabi adını bu şekilde lanse etmem “özlük haklarımı kötüleştiriyorsunuz” diye kılıfa sokarım.

Oldum olası, kişisel yaşantımdan toplumsal durumlara olsun tüm konularda “emek”ten ve “emeğin doğru karşılığı”’ndan yana olmuşumdur. Henüz daha lise birinci sınıftayken yapmış olduğumuz bir Tekel Fabrikası gezisinde görmüştüm verilmeyen emeğe ödenen abartı para orantısızlığını: Ambarlarda olsun, fabrikanın üretim yapılan kısımlarında olsun, bir işçinin yapacağı işin kadrosunda en az dört adet işçi bulunmaktaydı (yapılan iş mi? Üretimse; sadece birkaç düğmeye basmaktan ibaret ya da ambarsa; sadece, depo kaydı tutmaktan ibaret) ve işi olan ya da çok yoğun olan işinden fırsat bulabilmiş(?) olan işçiler de tavla-sigara-çay keyfi yapmaktaydı. Bugün, Tekel tamamen özelleştiğinde ne olacak peki? Gereksiz işçi sayısı düşürülecek ve gerekli sayıda bulundurulan işçiden de gereken işi yapması istenecek.

Bilhassa “Kürt Açılımı” gibi, toplumsal ve ülkesel konularda çok büyük hatalar yapan iktidarın, hükümete ilk geldiği günden bugüne kadar yapmış olduğu icraatlar arasında “doğru” olduğunu düşündüğüm ve savunduğum bir iki icraattan biridir bu Tekel, Sümerbank, Seka gibi fabrikaları özelleştirmesi ve devleti; gereksiz insanlara gereksiz imkanlar sunma yükünden kurtarması. Seçimlerde oy kullanmaktan bile haz etmeme sebep olan Deniz Baykal ise yine şaşırtmayarak beni, “eşitlik”, “demokrasi”, “hak”, “emek” gibi kavramların koruyucusu olan, Atatürk İlke ve İnkılaplarının savunucusu olan Cumhuriyet Halk Partisinin felsefesine yakışmayacak şekilde “oy” kaygısıyla, işçilerin eylemine destek olduğunu açıklamayı başardı. Çok merak ediyorum, Mustafa Kemal zamanında; iş yapmayan tek bir insana, istihdam sağlanmış mıdır acaba? Herkesin vasfına ve yaptığı işe göre mi bir iş dağılımı uygulanmıştır yoksa? Sayın Baykal, bu rey kaygısıyla çok merak ediyorum daha ne kadar tezat düşecek partisinin felsefesiyle.

Bir öğretmen çocuğu olarak soruyorum: Annemin babamın, öğretmenlik gibi kutsal bir vasfı ve eğitim gibi önemli bir emeği varken, vasıfsızlığı yetmiyormuş gibi hiçbir iş yapmadan, öğretmenin kat kat fazlası bir geliri olan Tekel işçilerinin yerinde kim olsa, aynı eyleme tüm gücüyle katılmaz mıydı?

 

 

 Emre Utku ÖZEN