Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz


Giriş Sayfası Duygusal ve Bireysel Genel Temalar Fikir ve Elestiri Makaleler


 

 

Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz

 

“Savaş” denilince akla nedense, güç dengeleri az ya da çok denk; sivillere dokunmayan; devletler arası askeri mücadeleler gelir akla. “Kudüs” denilince ise üç ilahi din için de kutsal olan topraklar gelir akla. Peki, bugün, hemen Kudüs’ün biraz ötesindeki küçük kıyamet? Savaş mı? Savaşsa, hiçbir suçu olmadığı gibi ne olup ne bittiğinden dahi haberi olmayan çocuklar neden ölüyor? Bir istila, bir eşkiyalıktan bahsetmek ne kadar yanlış olabilir ki? Resmen, şehirler; masum sivillerle birlikte bertaraf ediliyor. Kudüs ise sessiz bir bekleyişte, muhtemelen üzerindeki hesapların farkında ve çaresizce kaderini beklemekte.

Global bir krizden bahsediliyordu daha çok kısa bir zaman öncesinde. Dünya borsaları resmen çöküşte, ABD’den yayılan kriz dalgası her ülkeyi yavaş yavaş vurmaktaydı. Nasıl oldu da böyle bir krizin ortasında İsrail, bu kadar bombayı dökebilecek hatta karadan askeri harekata kalkışabilecek ekonomik gücü bulabildi? Dünya ekonomisini elinde bulunduran masonlar “kriz” adı altında kutsal devletlerine likite akışı yaptılar da hem “kriz” adı altında Küre’yi oyalayıp İsrail’in hazırlıklarına fırsat sağladılar hem de bu hazırlıklar için gerekli maddi desteği mi sağladılar? Bu komplo teorisi sorgulamasının altında, hala Ortadoğu’nun kalbinde yanan bombardıman ateşini düşünmekteyim: Sivillerin suçu ne?

Komplo teorileri üretirken binbir yerden binbir ayrı soru da gelmiyor değil akla: Amaç sadece Hamas’ı bertaraf etmekse, binlerce askerle kara çıkartmasının manası nedir? Binlerce asker bir kente, bir ülkeye giriyorsa amaç orayı almak değil midir? Eğer amaç oysa, İsrail nerelerle yetinecektir ya da asıl hedefi nedir? Yoksa, üç din için de kutsal sayılan ve hatta Yahudi’lerin “Mesih”’in buraya geleceklerine inandıkları Kudüs müdür hedefi İsrail’in? Hatta ABD-İsrail ortak harekatı olabilir mi? ABD, ekonomiyi ellerinde tutan masonların likiteyi İsraile aktarmasına izin verip kılıfını “kriz” diye aksettirmiş; İsrail’e bu şekilde yardım etmiş ve ortak bir planın örtülü desteğini vermiş olabilir mi? Üç dinden ikisi el ele vermiş de olamaz mı?

Dine dayalı komplo teorilerine aslında inanmadığım gibi, kendim de kurmazdım ama bu seferki görüntüyü buradan bağdaştırmaktan alamıyorum kendimi. Çünkü, Filistin İsrail’İn asıl hedefi olamaz, Filistin’le başka bir al-ver davaları olmalı, yoksa bu kadar kırıcı bir katliama hiç kimse kalkışmaz. Kimse, bir örgüt için sivilleri dahi gözünü kırpmadan talan etmez. O zaman başka bir amaç bulunduğu ortada, işin daha göze batan yanı, İsrail’in uğraş verdiği yerde; Kudüs’ten başka uğraş verilecek maddi ya da manevi bir değer de yok.

Durumun acı kısımlarından bir tarafı ise civar ülkeler de sadece kınamak ya da eleştirmek ya da uyarmakla yetinebiliyor çünkü şu durumdaki uluslararası diplomasi platformundaki dengeler bundan fazlasına müsaade etmiyor.  Kimse, şu günkü durumunda olası bir savaşa girmeye cesaret edemiyor. Aslında belki de ortadoğu ülkelerinin ( Türkiye de buna dahil ) sürekli ekonomik ve diplomatik güç olarak zayıf ya da tampon halde tutulmasının sebebi de uzun yıllar öncesinden beri hedeflenen savaşlar (daha doğrusu katliamlar) karşısında seslerini çıkarabilmelerini engelleyebilmek adınaydı.

Konu aslında o kadar dağınık ve geniş ki, neresinden ele alacağımı kestirmekte zorlanıyorum. Toparlayabileceğim şekilde yazarsam çok kısa oluyor, açıklamaya çalıştığımda ise toparlamaya zamanımın yetmeyeceği kadar dağılıyor ama sessiz de kalamıyorum. O nedenle toplu ya da dağınık olmasına dikkat etmeksizin yazıyorum bu yazımı çünkü ben bir “karınca”yım ve ağzımda taşıdığım bir damla su koca bir yangını söndürmeye yetmeyecek biliyorum ama en azından safımı belli edeceğini biliyorum.

Dağıldığım yerden konuya dönüyorum. Sorguladığım şey aslında ne İsrail’in amacı ne de uzun yıllardır dönen hesap ya da entrikalar. Amacın ne olduğu zaten aşikar, entrikalar da aleni. Lakin, madem ki herkes bir inanç uğruna birşeylerin peşinde, madem ki Kudüs herkes için bir şekilde kutsal, madem ki hepimiz ( doğru ya da yanlış oluşunu tartışmıyorum, sonuçta herkes inandığı dini doğru bulduğu için inanıyordur o dine ) aynı Yaratıcı’ya inanıyor fakat sadece yaklaşımlarımız farklı, herkese soruyorum bunu: Hangimizin kitabında “insan öldürmek” ya da “katliam” ya da “zulüm” öğütleniyor? Hangimizin kitabında “savaşın kaçınılmaz olacağı durumlar” açıklanırken “çoluk çocuk, sivil ya da asker, masum ya da suçlu diye ayırt etmeden herkesi katletmek” vacip kabul ediliyor? Madem ki yorumlayışlarımız farklı olsa da inandığımız ilah aynı ilah, o ilah bugüne kadar hangi katliamı haklı bulmuş olabilir, hangi katliamı affedecektir? Sebebi, ( sonuçta inanışları öyle, doğru ya da yanlış oluşundan bahsetmiyorum) Mesih için olsa bile, Mesih kendisini kanlı ellerle karşılayan hangi insanı kendi safında isteyecektir? Hangi ayak var olabilecektir ki masumların kanına basmaktan, cesetlerini çiğnemekten rahatsız olmamış olsun da Sıraat’ten geçerken kaymasın? Hangi dine, hangi felsefeye, hangi ahlâka, hangi insanlığa sığar ki bu zulüm?

 

                                                                                                                                            Emre Utku ÖZEN