Denizin Bir Günü


Giriş Sayfası Duygusal ve Bireysel Genel Temalar Fikir ve Elestiri Makaleler


 

 

Denizin Bir Günü

(21.04.2008)

(Canım kardeşim Işıl UÇAN'ın isteği üzerine "deniz" konulu bir yazı. Umarım, beğenirsin kardeşim...)

Sabahın ilk ışıkları,gün yeni doğuyor. Güneş, bir tepenin ardından; bütün gece kollarını mehtaba açmış olan bir tenden, ayın izlerini siliyor okşayarak. Işıl ışıl oluyor denizin yüzü ve deniz, resmen gülümsüyor güneş değdikçe yüzüne. Yeni açmış bir çiçek edasıyla nasıl da saçıyor o kendine has kokusunu her yere buram buram... Böceklerin gönlünü fethetmeye çalışan bir çiçek gibi istekle bekliyor bu kokuya kapılacak insanları. Nasıl da susamış birilerini kucaklamaya... Güzel bir hava, pırıl pırıl bir gökyüzü ve şefkatli bekleyişi tavrına yansımış bir deniz: sadece parıl parıl parlıyor, hareketsiz ve sakin...

Kısa bir bekleyişin ardından, küçük bir kız çocuğu bozuyor denizin bekaretini ve izin veriyor denizin kendisini yumuşak bir şekilde kucaklamasına. Derken, elinde bir topla bir ufak çocuk daha atıyor kendini bu kadife kıvamlı güzelliğin içine... Çocuklar top oynar da deniz oynamaz mı? O da katılıyor bu oyuna. Cıvıl cıvıl, neşeli mi neşeli bir üçlü... Sanki dans ediyorlar; öylesine güzel koreografiler çıkıyor ortaya...

Derken, insanın içini ferahlatan hava, kıskanıveriyor bu durumu. Hava, güüneşin denizi okşamasından rahatsız olduğunu belli eden bir tavır takınıyor. Güneşin denize dokunmasını engellemek için bulutlarını sokuyor araya, denizini güneşle paylaşmayacağını güneşe haykırmak için bomba gibi patlatıyor bulutlarını. Korkuttuğu çocuklar, toplarını da alıp kaçıyorlar denizden. Hava çok öfkeli, nasıl da estiriyor şiddet rüzgarlarını denizin üstünde. Bulutların dahi canı yanmış olacak ki ağlamaya başlıyorlar. Hava, başarıyor denizi hırçınlaştırmayı. Aman ne marifet(!) Öfkeli deniz, kabardıkça kabarıyor, köpürdükçe köpürüyor ve dalga dalga dövmeye başlıyor kumsalı, havaya olan hırsını kumlardan çıkarmak istercesine. Hava inat ettikçe denizin de öfkesi artıyor, kumsala attığı tokatlar git gide sertleşiyor. Güneş, dayanamıyor denizinin üzülmesine ve tüm kudretini kullanarak dağıtıyor kavuran sıcaklığıyla bulutları. Güneşin dişini gören hava, usulca dindiriyor öfkesini ve müsaade etmek zorunda kalıyor güneşin denizi okşamasına. Deniz de durumdan memnun olsa gerek ki, güneş yüzünü sevdikçe, deniz de kumsalı okşar oluyor. Çocuklar da tekrar kavuşuyor denizlerine...

Gittikçe kalabalıklaşan sahil şeridi, insanlarla dolup taşıyor. Kumlar, taşıdıkları ağırlıktan yoruldukça, tüm sıcaklıklarıyla yakıyor insanları ve denize girmeye zorluyor... Deniz, artık, sadece çocuklara değil, herkese kucak açmak durumda. Saat ilerledikçe, deniz de git gide yorulmaya başlıyor. Güneşin dokunuşlarının verdiği haz, deniz için git gide sancıya dönüşüyor. Deniz, artık dinlenmek istiyor...

Ayrılık vakti yaklaştıkça, güneş ağlamamak için sıkıyor kendini ve sıktıkça kırmızıya çalıyor yüzünün rengi. Hicran anında kıpkırmızı kesilen güneş, tüm parlaklığını kaybetmiş, eli kolu bağlanmış, terk ediyor yerini aya; mehtabın denizle buluşabilmesi için. Deniz de biraz buruk ama dinlenecek ve tazelenecek olmanın hoşnutluğunu yaşıyor. El etek çekiliyor, herkes denizin tuzlu kollarından kurtarıyor kendini... Ve soğukluğu yüzünün renginden bile belli olan ay, kireç rengi yüzünü gösteriyor ufukta. Düşürüyor yüzünü, yorgunluktan soluk bir renk alan denizin üstüne. Deniz, havanın bile bozmaya kıyamadığı bu sükutun derinliğine koyveriyor kendini.

Gece ilerledikçe, etraftaki sesler de git gide azalıyor ve tüm gece boyunca sürecek olan tek bir ses kalıyor: dalgaların, kumlarla birlikte söylediği şarkı ... Çok geçmeden, bu şarkıyı dinlemek için gelmekte olan bir çift beliriyor. El ele, sarmaş dolaş gelip oturuyorlar denizin yanıbaşına... Birbirlerine yaslanarak, mehtabın derinlikleri üzerinden ufka doğru bakarken, kendi geleceklerinin ufuklarını görmeye çalışıyorlar. Öyle bir ufuk ki, konuşmadıkları halde aynı ufukta birleşiyor zihinlerindeki gelecekleri. Bir türkü tutturuyorlar bir ağızdan, deniz ve kumların söylediği şarkıya inat... Çifte kumruların şarkıları eşliğinde geçen zaman, aya; gitmesi gerektiğini fısıldamış olacak ki, ay da sessiz sedasız kaybolmaya yüz tutuyor... İki sevgili, el ele tutuşup ayaklanıyor ve mehtabın tadını çıkarmış olmanın mutluluğuyla uzaklaşıyorlar.

Deniz, bir aşka daha tanıklık etmenin haklı gururuyla böbürlenmekteyken, dinlenmiş olmanın verdiği rahatlıkla, tenini okşayacak güneşi ve bekaretine dokunacak yeni insanları beklemeye koyuluyor...

                                                                                                                      Emre Utku ÖZEN