Geçen Aydan Kalanlar         Taner Derbentli

            
BEYİN GÖÇÜ    (1 Şubat 2019)     
    
Son günlerde beyin göçü tartışılır oldu. Ülkemizin iyi eğitimli insanları başka ülkelere gidiyorlar. Kimileri orada daha rahat bir yaşam sağlayabilmek umuduyla, kimileri çocuklarını orada daha iyi yetiştirebilmek umuduyla, kimileri mesleksel beklentilerini oralarda daha rahat sağlayabilmek umuduyla. Arkadaşlarımın çocuklarının önemli bir bölümü yurtdışına yerleştiler, orada çolukları çocukları oldu. Öğrencilerim benden yurtdışındaki üniversitelerde lisansüstü, doktora çalışmaları yapmak için tavsiye mektubu istiyorlar. Niyetleri oralara kapağı atabilmek. Orada karşı karşıya kalabilecekleri yalnızlıkları, sıkıntıları az çok bilerek. Harari, göçü, bir kültürden diğerine geçiş olarak tanımlıyor. Ben 1963 yılında, 15 yaşındayken ailemle birlikte Kanada’ ya göç etmiştim. Liseyi ve üniversiteyi orada okudum. Orada güzel bir yaşantım oldu ve çok şey öğrendim. Ama ülkeme dönme isteği ağır bastı, 1972 yılında Türkiye’ ye döndüm. Kardeşlerim hala Amerika’dalar. Bugüne kadar hiç pişmanlık duymadım.
    
Nedense bu “beyin göçü” terimine bir türlü ısınamadım. Beyin göçü yerine sadece “göç” sözcüğünü kullanmak kanımca daha doğru olur. Bugün dünyada ülkeler sınırlarını kutsal kabul etse de, bilgi ve düşünce bu sınırlardan özgürce geçebiliyor. Sadece demokratik olmayan ülkeler ve onların yöneticileri bilgi akışına kısıtlamalar getirebiliyorlar. Benzer biçimde birçok mal ve hizmet de ülke sınırlarından kolayca girip, çıkabiliyor. Buna ister küreselleşme, ister dünyada tek kalan ideoloji, liberal düşüncenin bugün vardığı aşama deyin.
    
Bu konuda neden insanlarımız Türkiye’ de kalmaktansa yurtdışına gidiyorlar sorusunu sormak bence daha doğru. Giderek kalabalıklaşıyoruz ve bu kalabalıklaşma kentlerde daha yoğun yaşanıyor. Eğitimin kalitesi giderek düşüyor. Oğlum ve kızım devlet okullarında okuyarak bugün toplumda göreceli olarak iyi bir yer edindiler. Ama bugün eğitim sistemimiz bir taraftan dogmatik bir yaklaşımın baskısını hissederken, öte yandan öğrencileri gereksiz bir rekabetin içine itiyor. Özel okullar ve vakıf üniversitelerinin parasal gerekleri, her kesimin erişebileceği düzeyde değil. Ülkemizde adalet, yazılı ve görsel medya büyük bir baskı altında. Geçim sıkıntısı giderek artıyor. Yaşam biçimimize karışılıyor. On yıl önce İTÜ Petek’ te veya İÜ Baltalimanı tesislerinde arkadaşlarınızla birlikte gidip yemeğinizi bira veya bir kadeh şarap eşliğinde yiyebiliyordunuz. Şimdi artık yok.
    
Bu durumda insanların, olanak varsa, dünyanın istedikleri yerinde yaşamayı tercih etmeleri kanımca en doğal hakları. Bugün ancak ülkücü (idealist, ülkü ne güzel bir sözcüktü) insanlar, kendi kabukları içinde yaşamaktan mutlu olabileceklerse, eğitimleri sonunda ülkelerine dönmek isteyebilirler. Tersine beyin göçü dedikleri ise kanımca olmayacak duaya amin demek.