Geçen Aydan Kalanlar         Taner Derbentli

            
MEZUNİYET TÖRENİ - DARBE GİRİŞİMİ    (8 Ağustos 2016)     
    
Mezuniyet töreni benim için özel bir önem taşır. O gün emek verip yetiştirdiğimiz öğrencilerimizin bir bakıma ‘mürüvvetlerini’ gördüğümüz gündür. Bu nedenle en güzel giysilerimi ve cübbemi giyip bu törene katılmak benim için hem bir görev hem de mutluluk kaynağıdır.
    
Son yıllarda mezuniyet töreni üniversite bütününde ve stadyumda yapılır oldu. Bu yıl yapılan töreni öğrenci temsilcilerinin, Rektörlükle birlikte düzenlemiş olması olayın güzel bir yanıydı. Coşkunun ve heyecanın egemen olduğu toplantıda, öğrenci sayısının fazlalığı bazı sorunlara yol açıyor. Öğrencilerin toplu olarak sahneye çağırılması süre açısından zorunlu olabilir, ama her öğrencinin diplomasını o günün anlamına ve önemine yaraşır bir biçimde alması da kanımca çok önemli. Velilerin sahneden uzakta olmaları, bu nedenle öğretim üyeleri, öğrenci ve veliler arasında bir kaynaşmanın sağlanamaması da kanımca eksiklerden biri. Bir başka önemli nokta da bu törenlerin bir gösteri anlayışından uzak yapılması, siyasi görüşlerin pankartlarla veya başka yollarla sergilenmesinin doğru olmadığıdır.
    
Yaklaşık on yıl öncesine kadar mezuniyet törenleri her Fakülte’ de ayrı ayrı yapılırdı. Öğrenciler diplomalarını Dekan ve Bölüm Başkanı’ nın elinden teker teker alır, dönemi ön sıralarda bitiren öğrenciler ödüllendirilir, törenden sonra da öğretim üyeleri, öğrenciler ve veliler çaylı, pastalı bir toplantıda buluşurdu.
    
Önerim, mezuniyet törenlerinin gene Fakültelerde yapılması, Üniversite genelinde ise bir Akademik Yıl Sonu Töreni’ nin düzenlenerek, üniversitenin o yıl için başarımının değerlendirilmesi, başarılı öğretim üyeleri ve öğrencilerin adlarının belirtilerek, ödüllendirilmeleridir.
    
DARBE GİRİŞİMİ
    
Türkiye, 15 Temmuz 2016 Cuma akşamı , siyasi otoriteye karşı bir askeri ayaklanma yaşadı. Saat 21:00 sularında bilgilendiğimiz bu kalkışma, hepimizi dehşet içinde bıraktı. O gece silah sesleri, savaş uçaklarının alçaktan uçuşlarının çıkardığı sesler, camilerden sürekli okunan selalar, geleceğe ilişkin belirsizlik ve kaygılara karıştı. Çoğu insan geceyi ayakta geçirdi. TBMM ve Özel Birlikler Harekat Merkezi bombalandı. Çok kısa bir süre içinde bu askeri ayaklanmanın başarısız olduğu anlaşıldı, ancak 400’ e yakın yurttaşımız bu süreçte yaşamını yitirdi. Girişimin başarısız olmasını ben üç nedene bağlıyorum. Birincisi, kötü planlama ve zamanlama. İkincisi, TSK’ nın sadece küçük bir bölümünün ayaklanmaya destek olması. Üçüncüsü ve belki de en önemlisi halkın, yasalardan yana asker ve polisin, ayaklananlara karşı koyması.
    
27 Mayıs darbesi sırasında 12 yaşında bir çocuktum. Darbe öncesinde radyolarda ‘vatan cephesine’ katılımların okunmasını, gösterilerde lise ve üniversite öğrencilerinin öldüğünü, öğretim üyelerinin kara cübbeliler diye sürüklendiklerini hatırlıyorum. 12 Eylül darbesinde 32 yaşındaydım. Darbe olduğunda Türkiye, her gün 10-15 gencin öldürüldüğü bir sağ-sol çatışması içindeydi, üniversiteler ders yapılamaz durumdaydı. Bu darbelerin sonrasında, sokak çatışmaları bitmiş, iç huzur bir ölçüde sağlanmıştı. Ama, tarafsız olarak bakıldığında her iki darbe sonrasında da hukuk dışı yaptırımlar olduğu, insanların acımasız uygulamalardan geçirildikleri, ülke siyasetinde uzun süreli hasarların kaldığı, çok acı ve açık bir biçimde ortaya çıktı. Bu darbe girişimi öncesinde de terör ve adaletsizlik ülkemizde kol geziyor, hepimiz geleceğe ilişkin derin kaygılar içinde bulunuyorduk. Ancak gene de çözümün demokrasi içinde olmasını ümit ediyorduk. İyi ki darbe girişimi başarılı olmadı, ama bu geleceğe ilişkin kaygılarımızı azaltmadı. Eğitim ve adalet sistemi hemen hemen çökmüş bir ülkede, dinsel rekabet ve buna dayalı siyasi çıkarların paylaşılamaması sonucu yaşanan bir darbe girişiminin ardından ne kadar umutlu olabiliriz ? Hele hele anlı şanlı medya kuruluşlarımız, onların haber merkezleri ve ekranlara yansıyan yakışıklı, güzel yüzleri, gerçekleri görmemek ve yansıtmamak için üç maymunu oynuyorlarsa. Bu kadar insan tutuklanırken, neden bir tek kişinin siyasi veya yönetsel sorumluluğu ortaya çıkarılamadı ? Artık bu aymazlık ve ikiyüzlülüğü kabullenemiyor, haberlere bakamıyorum. Tek umudum, bu ülkede Atatürk’ ün ve onun düşüncelerini benimseyenlerin yaşamış ve yaşıyor olmalarıdır.